24 Şubat 2011 Perşembe

siz troçkist misiniz?

siz troçkist misiniz?

taylan asır



Sözüm ona hepimiz nihayetinde şöyleyiz ya da böyleyiz. Bir arkadaşım söylüyor bunu. Geçen yaz, tatile gelen bir Singapurlu İngiliz doktor kızı becermek için gözlerimin önünde on beş gün pervane oldu. Sonunda sahilde bir çadıra girdiler. Ben kalan çocuklara dedim ki, şimdi şu ufuk çizgisinde gördüğünüz ada var ya, oraya bir solukta yüzerim. Sarhoşsun dediler. Halbuki herkes sarhoştu.
Nasılsın?
Öyleyim ya da böyleyim.
Şimdi nereye gidelim?
Oraya da gidebiliriz buraya da.
Son günlerde her şey kötü gidiyor çünkü…
O yüzden ya da bu yüzden.
Akşam yemeği için balık mı alsak ?
O da olur öbürü de.
Balığın öbürü nedir?
Herhangi bir şeydir.
Adını filan bir türlü anımsayamadığımız bir filmde adam ekibi toplayıp şöyle diyor: Şimdi planımız şu, sen Bob – Jason da olabilir - hey sana diyorum. Bob’un  kalın gözlük camları görme özrünü almış fakat sanki onun yerine duyma özrünü koymuş. Bob! diye bağırdıklarında herif gözlükleriyle cebelleşiyor. Ardından evet şimdi duydum seni, der gibi yüzüne saçma bir gülüş gelip oturuyor.
Planımız şu, sen Bob, siyah ceketini giyeceksin – eski karının eski kocasına alıp da sana miras kalan – elinde ekipman çantası, bir de kırkbeşlik. Caddeyi geçeceksin. Fakat dikkat çekmemek için yeşilin yanmasını da bekleyeceksin. Ardından güvenlik görevlisini etkisiz hale getirip, kasadaki tüm parayı çantaya dolduracaksın. Bu arada bankadaki müşterileri tedirgin edeceksin ki çocukça kahramanlıklara kalkışmasınlar. Çantayı doldurduktan sonra hiçbir şey olmamış gibi çıkacaksın. Caddeyi geçeceksin. Fakat yine yeşili bekleyeceksin çünkü sırtında paralarla bir Lincolnün altında kalmanı istemeyiz. Seni arabada bekliyor olacağız. İşte bu kadar basit lanet bankayı soymak. Nasıl plan ama?
Bob, böylesine karmaşık bir plan beklemiyordu doğrusu. O zaman şöyle dedi, patron benim de bir planım var.
Dün gece o kadar içtin ki, buna şaşırmadım evlat. Nedir planın söyle.
Patron, ben elbette yine siyah ceketimle caddeyi geçerim. Elimdeki lanet kırkbeşliği güvenlikçinin burnuna bir sokarım ki olduğu yerde korkudan istavroz çıkarır. Sonra bankayı boşaltıp sanki hiçbir şey olmamış gibi arabaya dönerim. Ver elini Evrüopa!
Hımmm. Evet ne diyorsunuz Bob’un planına çocuklar? George? Bruce? Tom? Charlie? Edgar? Morgan?
Tamam Bob, senin planını uygulayacağız evlat.
Arkadaşım diyor ki, ben hiç konuşmasam da, yani o konuda ya da bu konuda, yine de sen beni anlarsın öyle değil mi?
Öyle mi, diye düşünüyorum. Hani konuşmayan bir insanı anlamam zor olmaz mı? Anlıyorum seni Bob, derim, olur biter. Belki de böyle yaparım. O bana diyor ki, öyle de yapabilirsin, böyle de.
İstanbul’da bir barda oturuyoruz. Garson kızdan Amos Lee çalmasını istiyor. Yok, diyor ona kız. Biz Troçkistiz, dinlemeyiz de, çalmayız da öyle şeyler. O zaman arkadaşım diyor ki, olsun ben de zaten Kürt’üm, Zgaşi Berepe de çalabilirsin. Ama o Karadeniz müziği, diyor. Öyle de olabilir, diyoruz gülümseyerek.
Diyor ki, bir Avrupalıdan, bir Amerikalıdan, bir Afrikalıdan, bir Asyalıdan, bir de Uzak Asyalıdan çocuklar sahibi olacağım. Hayatı hiçe sayacağım. Sahiden kanacağım. Yalancılarla dolu öyle değil mi bu dünya? ( bir bira, bir tekila daha, evet bize) Makul zamanda öleceğim.
Kürtler uzun yaşar, diyorum. Bütün söğüt ağaçları gibi.
Gülüyor.
Kürtler neden uzun yaşar biliyor musun?
Biliyorum; şu yüzden ya da bu yüzden.
Bu doğru, diyor. Esmer yüzünde bir yabani hayvan su içiyor.
Bir kadını gerçekten seversin ama o seni terk eder. Bir toprağa bütün gövdenle bağlanırsın ama bir rüzgar savurur gider. Bir peygamberin sözlerine inanırsın hayali nurum der. Anda ürperirsin. Anam dersin, anam kör. Babam dersin, babam duvarcı. Dünyanın duvarları biter mi, hiç bitmiş mi?
Böylece bakıyorum onun sesine. Nereden geldiğini biliyorum ama nereye gittiği hakkında en ufak bir fikrim yok. Sonunda diyor ki, bu konuda bir şeyler yazmalısın. Adı da şu olmalı; Söğüt Ağacına Benzeyen Arkadaşım Kürt.
Genç adam bir gün kalabalığı yararak üstadının eteklerine çökmüş ve şair olmak istiyorum bana el ver, diye yakarmaya başlamış. Üstat dingin, gömleğinin kolları açık, elinde bir söğüt dalı. Şimdi git, demiş genç adama, git ve tam bin tane şiir ezberle, sonra yanıma gel. Uzun zaman sonra genç adam yine kalabalığı yararak üstadının eteklerine çökmüş ve ezberledim, demiş, tastamam bin şiir. Şair olabilir miyim? O halde demiş üstat, şimdi git ezberlediğin o bin şiiri de son sözüne dek unut. Ve yanıma gel. Bu böyle ne kadar sürmüş? Üstat, genç adamdan ezberledikçe unutmasını, unuttukça yeniden ezberlemesini istiyormuş. Yüz yıl sürmüş. Sonundaysa genç adam, genç adam olarak anılmaktan başka bir şey elde edememiş.
Garson kız bira ve tekilaları bırakırken dedi ki; siz Troçkist misiniz?
Düşünüyorum da, şöyle uzun bir zaman yaşayacak olsam, örneğin seksen yıl daha, kendi hikayeme yalan dolan katmak zorunda olmazdım. Arkadaşım enternasyonalist bir Kürt olduğunu söylüyor. Bu doğru. Aslında ne Kürt’üm ne de başka bir şey, diyor. Bu da doğru. Onun hayatında Singapurlu İngiliz doktor kızdan başka, Belçika’da bir Azeri kızla evlenen bir Belçikalı, bombalanıp yıkılan ikiz kulelerin yerine tezgah kurup nazar boncuğu satan bir Çingene ve benim gibi ne olduğu belirsiz bir barfly da vardır.
Garson kız diyor ki, siz Troçkist misiniz?
Sen hiç Troçki’yi yakından gördün mü, diye soruyorum. Hayır, diyor, gülümseyerek. Biliyor musun, diyorum, o benim.
Siktir.
Enternasyonalist Kürt olan arkadaşım alkol duvarına toslayınca enternasyonalist bir sarhoş haline geliyor. Hayır, diyor, hiçbir şey yapmayacağım. Ağlamak ya da gülmek için yeterince saf değilim. Parametrelerini al sen kendi kıçına sok. Hayır sosyalizmi arzulamıyorum. Onu hiç düşünmüyorum bile. Kimin umrunda şu lanet olası yoksullar. Ölmek mi istiyorlar, o zaman ölebilirler. Kokuşmuş inançlarını da alıp gidebilirler. Diyorum ya sana, öyle de olabilir böyle de. Ama ben Bob’un planına sadık kalacağım. Bu Troçkist barda onu bekleyeceğim. Bu garson yüz kez soracak bana, ben de susacağım. Bob’u bekleyeceğim. Hepsi bu.
Adamın biri kitabında şöyle yazmış; evcilleştirilebilen hayvanların hepsi birbirine benzer, evcilleştirilemeyen her hayvanın evcilleştirilememe nedeni ise farklı farklıdır.
Bir başkası ise şöyle; mutlu ailelerin hepsi birbirine benzer, mutsuz ailelerin mutsuzluğuysa kendine özgüdür.
Bir de şu var; siz Troçkist misiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder